Üç aylık çocuğunu kucağına alarak alim bir zata gelen ve onu nasıl eğiteceğini soran babaya alim zat, ‘‘çok geç kalmışsın; eğitim anne karnında başlar’’ buyuruyor. Bugün genetik bilimi de ispat ediyor ki; anne ve babanın yediği yiyecekler, ana rahmindeki embriyoyu sadece fiziksel yönden değil aynı zamanda ruhsal ve duygusal yönden de beslemektedir. Anne, haram yoldan kazanılan ve yenilmesi dinimizde yasak olan katkılı yiyeceklerle, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi haram ve vücuda zararlı maddelerle anne sütünün mucizevi içeriğini bozduğunu bilmeli, yediği ve içtiği gıda maddelerine çok dikkat etmeli, helâl ve temiz gıdalarla beslenmelidir. Zira hamilelikte annenin üzüntüsünü dahi hisseden bir bebeğin Allah’ın yasakladığı haram gıdalardan zarar görmemesi düşünülemez.

Sahabelerden biri birkaç gün sabah namazını kılıp, hiç kimseyi beklemeden mescidi terk eder. Bunu fark eden Efendimiz (sav), o sahabeyi huzuruna çağırarak neden böyle yaptığını sorar. Sahabe efendimizin cevabı şu olmuştur:
-“Ya Rasûlallah! Evde küçük çocuklarım var. Komşumuzun bahçesinde dalları benim evimin avlusuna sarkan bir hurma ağacı vardır. Bu ağacın olgunlaşan meyveleri gece benim bahçeme dökülüyor. Çocuklar sabah erken kalkıp, komşuma ait bu hurmaları yerler endişesiyle çocuklar daha uyanmadan gidip onları toplayıp komşuma iade ediyorum. Çocuklarımın midesine haram lokma girmesini istemiyorum.”

O zamanın haram lokması komşu bahçesinden izinsiz alınan bir meyve iken bizim imtihanımız da içi kirlendikçe dışı süslenen albenili hazır gıdalar olmuştur. Peki biz; bitten yengeç ayaklarına, kandan, insan saçına, domuzun midesinden kılına varıncaya kadar üretilen 3500 katkı maddesinden çocuklarımızı korumaya çalışırken o sahabe efendimizle aynı hassasiyeti gösterebiliyor muyuz? Mesela en son ne zaman, çocuğumuza aldığımız bir gıdanın içeriğinde şüpheli ve hatta haram madde var mı yok mu diye sorguladık? Ya da “çocuğum yemeği beğenmeyip aç kaldı” diye endişelendiğimiz kadar “çocuğum helal besleniyor mu” diye endişelendik mi?

Bir bebek, annesi olmayan herhangi bir kadından yaklaşık bir su bardağı kadar süt emdiği zaman onu dokuz ay karnında taşımış gibi annesi kabul ediliyor. Süt annesi olmuş oluyor ve gerçek annesi ile hiçbir farkı olmuyor. Bir bardak anne sütü, genlerimizden yaratılmamış ve doğurmadığımız halde doğurmuş gibi anne-evlatlık bağı kurduğuna göre gıdanın bizim için değeri bu kadar önemlidir. Dolayısıyla, Allah’ın yasaklamış olduğu haram katkılı bir gıdayı, “küçücük bir çikolatadan ya da şekerden ne olacak ki” diye önemsemeyip geçiştirebilir miyiz?

Bilmeliyiz ki, haramlar artık önümüze domuz pirzolası olarak değil domuz jelibonu olarak geliyor. Çocuklarımızın midelerini bu jelatinli jelibonlar, alkollü meyvesuları, nasıl kesildiği ve ne eti olduğu belli olmayan salam, sosis, nuggetlarla  doldururken Musab bin Umeyr’ler, Sultan Fatih’ler, Selahaddin-i Eyyubiler yetiştirme hayali kuruyoruz. Şu tabloyu bir hayal edin: Akşamüzeri, bir süpermarkette yavaş ilerleyen kasa kuyruğundasınız. Çocuğunuz ısrarla şüpheli şeker ve çikolatalardan istiyor ve sizin sabrınız azalmaya başlıyor. Sonunda çaresizce onun en sevdiği kırmızı şekerlemeyi ona alıyorsunuz. Malesef siz çocuğunuzun daha da sakinleşmesini beklerken, onun davranışları daha da kötüye gidiyor. Çünkü şekerlemelerin, doğal olmayan içeceklerin, keklerin, cipslerin, dondurmaların ve çocukların sevdiği bazı hazır gıdaların içeriğinde çeşitli yan etkileri bulunan yapay boyalar, yapay aromalar ve zararlı katkılar vardır. Bu katkılı gıdaları tüketmek, çocuklarda hiperaktivite, öfke nöbeti, huzurluzsuk, huzursuz uyku, öğrenme güçlükleri, zeka seviyelerinde düşüş ve birçok sağlık problemlerine neden olabilir. İmam Gazâlî, “Çocuğun şirret olmasının kaynağı haram yemektir.” diyerek haram gıdaların çocuklar üzerindeki etkisini yüzyıllar öncesinden dile getirmiştir. Çocuğunun haylazlığını önce yediklerinde ve hamilelikte annenin boğazından haram lokma geçip geçmediğinde arayan bir geçmişin, sebepleri hep başkasına atan geleceği  olduk farkında mısınız? “Bu çocuk neden bu hale geldi?” sorusunun cevabı ilkin onun boğazından geçen lokmalarda aranmalıdır.

Günümüzde adeta bir gıda çöplüğünde yaşıyoruz. Bir doktor veya gıda mühendisiyle herhangi bir marketi gezip “5 yaşındaki çocuğuma maddi ve manevi zarar vermeyecek bir gıda gösterebilir misiniz” desek marketten elimiz boş çıkacak duruma geldik. Gıdaların üzerinde neredeyse “bunu yersen öleceksin” yazacak ama çocuklarımız o gıdaları yiyor, bizler de yemelerine göz yumuyoruz, hatta ödül niyetine biz yediriyoruz. Çocuklarımızın canı bize emanet ve imtihanken onları bu haram ve zararlı katkılı gıdalardan korumak her ailenin vazifesidir.

Çocuklarımızı, çocukluk döneminde, özellikle gıdada helal haram kavramları ile tanıştırmamız gerekirken, bu çok önemli vazifeyi yerine getiremiyoruz. Teflon tavayı metal çataldan koruduğumuz kadar çocuklarımızı şüpheli gıdalardan koruyamıyoruz. Kolayımıza geldiğinden araştırmadığımız hatta bile bile yedirdiğimiz haram ne varsa, emanete ihanet demek. Zahmet edip sütlaç yapmadığımız için, kek yapmaya üşendiğimiz için içinde ne olduğunu bilmediğimiz gofretleri, cipsleri yiyor çocuklarımız. Şöyle mis gibi ıspanaklı bir börek yapıp, çantasına koymadığımız için, hamburger bağımlısı oldular.

Altın günü toplantılarımızda arkadaşlarımıza hava atacağız diye envai çeşit pasta börekler yaparken en değerli varlığımıza beslenme hazırlamıyor, cebine harçlık sıkıştırıp okul kantinlerinin hazır gıdalarına mahkum ediyoruz. Şüpheli ve hatta haram katkılı çikolata, pasta ve keklerle çocuklarımızın gözlerini doyurmaya çalışıyoruz. Oysa bu dünyada göz doymaz. Mideyi de ancak helal doyurur. Dolayısıyla evde başımızı televizyondan kaldırıp şöyle en helalinden ve en sağlıklısından yiyecekler hazırlamadıkça çocuklarımızı bu gıda teröründen kurtaramayacağız. Dışarıdaki süslü ve sağlıksız ürünlerin sağlıklı ve nefis alternatifleri gerçekten var. Yeter ki biz, ayaklarına Cennet serilmiş anneler olarak Cennetin yatarak veya televizyon izleyerek kazanılamayacağını bilip kendimizi ve neslimizi düşünüp, üşenmeyelim, araştıralım ve mutfaklarımıza girelim! Her işimizi bir kenara bırakıp acilen “mutfaklarımızın kurtarılması” toplantıları yapalım. Haydi sağlıklı ve İslam ahlakı ile ahlaklanmış nesiller yetiştirmek isteyen hanımlar, mutfağa! Sabreden, sebat eden, yılmayan, yorulmayan, üşenmeyen, asrının gerektirdiği cihadı yapan, doğurduklarının örneği olan, ayaklarına cennetlerin serildiği anneler siz bu merhûm ümmetin umudusunuz. Siz kalkarsanız ayağa, yeni nesiller sıra dağlar gibi dizilecek cihat meydanlarına.

Kalkın be anneler, kalkın artık!

Leave a Comment